Translate

29 Kasım 2013 Cuma

Küçük küçük....

Hergün hergün hergün küçük küçük birşeyler değişiyor hayatlarımızda... Hergün küçük küçük biryerlere doğru gidiyor ömrümüz... Hergün birilerinden küçük küçük vazgeçiyor bazılarına daha çok yaklaşıyor içimizde bazı küçük nefretler ve bazı şeylere karşı büyük sevgiler büyütüyoruz... Bu küçük küçük şeyler ne olduğunu anlamadığımız nereden geldiğini bilemediğimiz bir şekilde ama bu sefer büyük etkileriyle yerleşiyor hayatımıza bir süre sonra.... Gözlerimizi kapıyor ellerimizi bağlıyor.... Kalplerimiz küçük küçük değil pekçok pekçok büyük kırıkken içimizde kocaman kırgınlıklarla devam ediyoruz bu sefer hayata.... İşte o zaman yine yeniden küçük küçük bir mutluluk peşinde koşup minnacık şeylerle avunmayı öğreniyoruz... Öğretiyor bu hayat... Küçük küçük gibi görünse de çok öğretiyor....

* Photo-via Me, Myself & I ....


28 Kasım 2013 Perşembe

Erikli Crumble...

Biraz da yiyecek içecek postları olsun burda :)
 
"Crumble" yani kırıntı tart epeydir aklımda olan ama yenilerde keşfettiğim ve her hafta neredeyse afiyetle tükettiğim bir lezzet...
 
Hangisi daha güzel bilemiyorum... kırıntı şeklindeki hamurun ağza kattığı lezzet mi, hamurundaki tereyağ kokusunun tüm bünyeye yayılması mı, içindeki meyvenin mayhoşluğu mu.... sanırım hepsi :)
 
 
Gelelim benim bunu nasıl yaptığıma... Buzlukta yazdan kalma meyvelerin en harika değerlendirilme biçimi bence... her türlü meyveyle olabilir ama ben en çok mor erikle yapıyorum... buzluktan çıkardığım meyveleri önce oğlumun çorba yapıcı makinesinin haşlama bölümünde 15-20 dk. kadar haşlıyorum... Haşlanan meyveleri alta sızan haşlama suyuyla birlikte bir müddet kavuruyor ve suların yeniden meyvelere nüfuz etmesini sağladıktan sonra suyun epey azalmasına yakın tuzsuz tereyağ ve üç dolu dolu yemek kaşığı toz şeker ekliyorum... Tereyağını ve şekeri gören meyveler iyice bir ağırlaşıyor ve yoğun şekilde şerbetleniyor....
 
(Bkz. foto 1 no.lu kare...)
 
Daha sonra şerbetlenen bu meyvecikleri bir fırın kabına yayıyorum ve birazcık soğuyorlar... bunların üzerine dilediğim kuruyemiş ve bisküvi karışımını ufalanmış bir hale gelmiş şekilde serpiyorum.... Bu karışıma çikolatalı müesli karıştırınca daha da bir harika oluyor...bisküvi de muzlu olursa karışımın lezzeti yeme de yanında yat kıvamına geçiyor :)
 
(Bkz. foto 2 ve 3 no.lu kare...)
 
Bundan sonra crumble-kırıntı tart'ın hamurunu hazırlama faslı başlıyor. 3/4 veya (meyve malzemesinin miktarına göre) tam bir büyükçe su bardağı una önceden oda sıcaklığında mayıştırılan küçük parça halinde tuzsuz tereyağları (en fazla üç kibrit kutusu büyüklüğüne ulaşacak şekilde bir parça tereyağını daha küçük parçalar haline getirerek) katıyorum. Bu karışıma ayrıca yeniden tercihe göre üç-dört dolu dolu yemek kaşığı toz şekeri de kattıktan sonra işin en zevkli kısmına geçiliyor. Bu hamuru pinçik pinçik yoğurmak :) Tereyağı ile hafifçe karışan un yavaş yavaş güzel bir plajdaki kum kıvamına geçiyor. Hamur tam olarak bütünleşmiyor ve crumble a tüm özelliğini veren de hamurun bu kumsu yapısı...Hamuru da meyvelerin üzerine yaydıktan sonra (bastırmadan) sıra crumble ı pişirme faslına geliyor....
 
(Bkz. foto 4 no.lu kare...)
 
Fırını önceden 10 dakika kadar 180 derecede ısıtıyorum ve crumble ı da bir 45 dakika daha ilk yarım saati fırının alt üst ayarında son 15 dakikasını da fırının alt ayarında pişiriyorum... Evi saran mis gibi tereyağ kokusu eşliğinde sabırsızlıkla pişmesini bekliyorum... Sonuç sadece ve sadece yummmy   :)
 
 
(Photo via Me, myself & I ...)
 
... Herkese harika tatlar keşfettiği sıcacık bir kış dilerim ...
 
:)


26 Kasım 2013 Salı

Arta kalan....

Ne kadar eğlenirsen eğlen ne kadar güzel şeylerle mutlu olursan ol ne kadar senin tabirinle gününü gün etsen de sonunda hep bir acı kalıyor bu hayatta arta kalan... Çocukluktan yadigar yarım kalan bir gülüş kalıyor yüzünde... Hevesin bir kursakta kalmışlığı... Bir yetinememe hali... Karşındakinin seni mutlu etmemesi değil senin de onu mutlu edemediğini anladığın o çarpıcı an...
Bir yara... Bir kanama... 

Bir huzursuz sabah uyanması gibi kalbini sıkıştırıyor tüm acılar... Söylenmemesi gereken sözler yapılmaması gereken kötülükler yapılması gerekirken yapmadıkların hayatın bir yerinde gelip seni bulup kalbini sıkıyor sıkıyor işte.....

Paramparça tüm geçmişin şimdi... hayallerin belirsiz ufukta... Bulutlu bir gecenin gökyüzü gibi gri hayatın yaşadıkların....


* Photo- via Me, myself & I ...

13 Kasım 2013 Çarşamba

Kof...

Güçsüzüm, yorgun ve dinlenmemişim kaç zamandır...dinleneceğim de yok bu gidişle... kendi kendime sinir olmakla uykuya teslim olmak arasında salınıp durmakta günler geceler... günler geceler bilinçsiz kopuk benden.... içim kof düşüncem boş... birşeyler yazmayı bırak düşünemiyorum bile... sadece yapmam gereken asgariyi görev olarak yerine getiriyor geride ne varsa bırakıyorum akan zamana, ertelemeler kervanına katıyorum hepsini birer birer... zaman benden bağımsız akıyor akıyor... bir yerlerde saplanıp kaldım ve yetişesim de yok hiçbirşeye....
Uyduruktan yenen yemekler uyduruktan ekrana takılan gözler üfürükten edilen sohbetler ne yaptın ne ettinler...
Kof hayat bundan ibaret... keyif yok tat yok ... keyif katan hiçbir ayrıntı yok...

 
Bu da böyle koftiden bir post işte...
Herkese canlı, capcanlı günler dilerim...

:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...