Translate

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Yalnızlığım...yollarıma pusu kur ve bekle lütfen....

 
İnsan hangi duyguya ihtiyaç duyuyorsa yazıp çizdikleri, konuşmalardan anladıkları, duydukları, beynine kazıdıkları, seslerden kulağına girenlerin hangisi olduğu, burnuna gelen kokular ve gördükleri de ona göre şekilleniyor...
 
Olup bitenden ari, sadece ihtiyacınız olan şeyi, nesneyi, hissiyatı seçip arkadaş ediniyorsunuz kendinize... Soyutlanmak da bunun en güzel hediyesi tabii...
 
Şu sıralar en çok ihtiyacım olan şey...
 
Birazcık yalnızlık...
 
Birazcık sadece ve sadece kendimle kalmak,
 
Sadece kendimi dinlemek,
 
İçime kulak kabartmak...
 
O kadar gürültülü ki ortalık...
 
O kadar kalabalık ki etraf...
 
Hiçbirşey konuşamıyorum kendimle....
 
Kendimi duyamıyor, düşünemiyor ve hiçbir şey anlamıyorum....
 
Bu hayattan ve hayatımdan hiçbirşey anlamıyorum....
 
 
 
Oysa öylece oturmak var hiçbirşey yapmadan... biryerlere yetişmek telaşı olmadan, yapılacak edilecek listesi önünde uzamadan... böylesi bir hayat da var, bu mümkün biliyorum....
 
Çokça duymak kendi sesini, yabancılaşmamak var kendine...
 
En çok "seni" dinlemek, en çok "seni" anlamak var....
 
Akıp giden zamanda kendini yakalayabilmek var....
 
Kendi sırlarını anlayıp, kendi kabahatlerine şaşırmak var...
 
Kendine karşı dürüst olabilmek var...
 
Birazcık yalnızlık ve huzur...
 
Tüm istediğim bu
 
...


20 Mayıs 2013 Pazartesi

Sıkıldım...

 
Sıkıldım.... içimi yiyip duran endişelerimden sıkıldım... hergün hiçbirşey olmamış gibi giyinip kuşanıp insan içine çıkmaktan... beni tanıdığını sanan birsürü insana tanıdıklarını sandıkları yüzümle merhaba demekten sıkıldım... günaydın demekten yıldım... hiç de aydın değil günler... sizinki öyle mi sahtekarlar diyememekten sıkıldım... iki arada bir derede birilerinin birilerine attığı kazıklardan sıkıldım... o kazıkları atabilecek kapasiteleri olmayanların ortalıkta ağam paşam dolaşmasından sıkıldım... iki gıdım yetkileriyle etrafa sonu gelmez bir hiyerarşik üstünlük salanlardan, o iki gıdım yetki tehlikeye girdiğinde süt dökmüş kediye dönüşmelerini görmekten, az gelişmiş karakterlerin nasıl da bu kadar bol olduğunu bilmekten sıkıldım... bu ülkede yaşamaktan, bu şiddetin bir parçası olmaktan; olmak zorunda bırakılmaktan sıkıldım... ne o yana ne bu yana ait olamamaktan ve uçurumun artık geri dönememecesine bu denli derinleşmiş olmasından sıkıldım ...
 
 
 
Sıkıldım ....
Kısaca gitmek istiyorum
Buralardan ....
 
 


18 Mayıs 2013 Cumartesi

... Pijama ...

Bu akşam oğlumu uyuttuktan sonra dank etti kafama ve sanırım aslında uykuya teslim olmuşken oldu bu... Çünkü oğlumu uyutmanın kaderinde kendim de uyumak var hep... Birkaç saat sonra açtım gözlerimi ve aklımda tek birşey... Pijama giymeliyim.... :)
Annem hep der hep söyler insanın bir yatak kıyafeti olmalı olmalı... Ben bunu hiç mi hiç umursamadım... Annemin dediği pekçok şeyi kulak arkası ettiğim gibi... Kulak arkası ettiğim şeyleri hep pişmanlıkla geri kabul ettiğim gibi .... Son beş senedir annemi anlıyorum artık... Aslında her yeni gün onun hep dediği şeylerin ne kadar da doğru olduğunu anlıyorum artık.... Birer birer anlıyorum ne dediyse.... Biliyorum ki hepsi doğru artık.... Akıl yaşta değil baştadır değil işte.... Akıl yaştadır.... Hem de anneni anladığın yaştadır.... 
Pijama da öyle....
Uykuya hazırlık dinlenmeye geçişi fikren sana getiren bir sarmalama işte....
Annem doğru söylüyordu
Yine güzel olanı biliyordu
Artık biliyorum ben de....
Pijamalarım ve ben, 
Mutluyuz bu gece
:))

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Yazdan Kalma Birgün: Adatepe Köyü...

 
Evet arttı...yaza özlem fena halde arttı...içimi bir kasıp bir bırakan bir kocaman kalp atışına dönüştü...
Özledim...oraları özledim....serin nefesler aldığım içime soğuk sular serpen huzurunu özledim...
 
Adatepeyi özledim...
 
Zeytin ağaçları selinden aşa aşa gidilen,
kıvrılarak varılan incecik yolunu...
 
 
Çam ağaçlarının eşliğindeki yolun iki kenarındaki bu dünyadaki en huzurlu mezarlığını geçince gelinen küçük köy meydanını özledim...
 
Çınar ağacının altında basit küçük tahta sandalyelerde oturup köyün sessizliğini dinlemeyi,
 
gün batarken yukarı kıvrılan arnavut kaldırımlı yollardan tırmanmayı,
 
incir ağaçlarının fışkırdığı viranelerin bahçelerini,
 
Ağustos böceklerinin cırcırlarını dinlemeyi özledim....
 
 
 
Aralanmış kapılardan eski avlulara dalmayı,
 
içeriden gelen tavuk gıdaklarında evlerin hikayelerini yazmayı,
 
küçük çocukların bu köyde büyümelerinin nasıl da güzel olduğunu düşünmeyi özledim...
 
 
 
Güneş selinin eski evlerin üzerinden akmasını,
 
bu sele kapılıp gitmeyi,
 
dağların hemen ardında denizin gülümsediğini bilmeyi özledim....
 
 
 Herbiri ayrı güzel restore edilmiş evleri,
 
kapıda asılı güzelim fenerleri,
 
rengarenk desenli kapılarını,
 
eskimiş, girişlerdeki taş basamaklarda oturmayı özledim...
 
 
... Via Me, Myself & I ...
 
Açık bir müzede gezer gibi tüm köyün sokaklarını dolaşmayı...
 
Her bir köşe başında şaşırmayı...
 
Küçücük bir yerleşimin nasıl bu kadar güzel bir dünya vaadedebileceğini anlamayı özledim...
 
Yaz gelsin artık...
Ve öylece beklesin hemencik bitmesin sakın...
Özledim...
 
Herkesin özlediğine kavuştuğu günlerin çabuk çabuk gelmesini dilerim
 
:)
 
 
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...