Translate

30 Haziran 2012 Cumartesi

Sığınak...

Sığınakları olmalı insanın bu hayatta...olağanlığından, aynılığından, sığlığından ve sıradanlığından kurtulmak için yaşanılanın, yaşamaya aşina olunandan sıyrılmak için, bu ruhu hayaller diyarına savurabilmek için, takınılan maskelerden çok sıkıldığında gözünün önündeki pusu biraz dağıtabilmek için...en çok da kendin olabilmek, kendini yeniden hatırlayabilmek, kendinde sevdiğin ne varsa biraz daha oymuş gibi yaşayabilmek için...gerçeklik senin tüm çıkış kapılarını kapattığı zaman, muzipçe gülüp, geriye dönüp kendini sakladığı, kendini kendine sakladığı bir barınak...bir sığınma sebebi bu hayata...ruhunu yoğurup duran, günlük hayatta gözlerin görmek istemediği, bencillik ve egonun arkasına atılan gerçek sevgiye bir ulaşma yöntemi...olmalı insanın bu hayatta...




Herkese kendi sığınağını bulduğu mutlu geceler...



27 Haziran 2012 Çarşamba

Kopuş...

İnsan hayatının hangi anında büyük bir kopuşu duyumsar etrafından, ne olursa umutsuzluğa sürükler insanı günlük yaşantısı, hangi darbeyi alırsa yıkılır en çok, kime darılır en fazla, kime sarılır en sıcak, hangi ümide bağlanabilir ki böyle zamanlarda, geçmiş hangi noktada kırılır ve yaşanan bu ana kadar getirir bizi, kırgınlıklarından bile ne zaman sıtkını sıyırır, kendinden bile hangi noktada bıkar...?



.....

Cevaplarını bildiğim kadar bilmiyorum da...








24 Haziran 2012 Pazar

Rustic...

'Rustic' stili çok seviyorum...eskiye ait, ham, işlenmemiş, basit ve sade bir dünyaya açılan tüm ayrıntıları da...kırsal yaşama açılan bir kapı niteliğinde olan bu stil benim özlem duyduğum pekçok güzelliği barındırıyor...beni alıp götürüyor hayal edilene, özlem duyulana...



Eski taş duvarlar, olabildiğince basit ve eski mi eski dolaplar, kapılar, sürgüler...demirin en eski haliyle bütünleşen taş dokusu, galvaniz, renksiz detaylar, vazolarda türlü çeşit güzel kır çiçekleri...




Küçücük nişlerde saklanmayı bekleyen minik detaylar, basit bir tezgahın üstüne konduruverilen çanak lavabolar, minicik cam şişeler, işlenmemiş parfümsüz sabunlar, temizliğin en saf hali, öylece... olduğu gibi, gerçekliği abartıyla süslenmemiş...




Eski olan ve olağandışı kullanılan birbirinden bağımsız her detayın birlikteyken ortaya çıkan çarpıcı vurgusu...




Tavandan salkım saçak sarkan eski tavalar, tencereler ve pişirme aparatları, açık raflarda sergilenen çeşit çeşit baharatlar, tezgahtaki meyveler, sebzeler, duvarda asılı süzgeçler, değişik renkten herşeyin göze nahoş gelmeyen o huzur verici uyumu ve her an yaşayan, yaşamaya hazır bulunan bir tarz...

Kırsal ve basit yaşamaya duyulan özlemin ana hatları...

Herkese özlem duyduğu hayata birgün daha yaklaştığı güzel geceler...

:)









22 Haziran 2012 Cuma

Bir tatil hayalciği...

Yazın gelip iyice içimizi ısıtmaya başladığı bu günlerde tatlı bir tatilin hayalini kurmak belki de mutluluk veren yegane şey...



Pırıl pırıl sabahlara uyanan doğa, bahçede, verandada yapılan uzun, keyif dolu kahvaltı sofraları...ayağımın altında çakıl taşları, ayaklar özgür, ruh özgür...




Çeşmeden akan buz gibi sularda serinlemek, olduk olmadık zamanda gidip gidip bir daha serinlemek...



Ağır ağır sabırla bahçeyi sulamak, hayatın her öznesine saygı duymak, özen göstermek...



Eski kapılardan geçip bir dehliz gibi seni içine çeken güzel bahçelere dalmak, bir rüyaya uyanmak...



Uzun öğleden sonralarını denizin tam da yanıbaşında gerçirmek, denizden usul usul esen rüzgarda serinlemek...




...ve denize karşı bu rüyanın hiç ama hiç bitmemesini dilemek, dilemek, dilemek...

Herkese mutlu tatil günleri...



18 Haziran 2012 Pazartesi

Virane...

Virane denilebilecek kadar eski evler ve yerleşimler tam bir yaşam kaynağı benim için...böylesi mekanları o kadar seviyor ve özlüyorum ki...çocukluğumdan kalma pek çok an yeniden yeniden tazeleniyor yine...gezdiğimiz antik kentler, sıcacık yaz ayları, virane sokaklarda esen mis kokulu esinti, eski Foça'nın kavuran sıcağında coşan incir ağaçlarının kokusu, viranelerin bahçesindeki çerçöple kapatılmış gizli su kuyuları...daha pekçok pekçok hatıra...



Zeytin ağaçları arasında yitip gitmiş viraneler...geçen zamana meydan okuyan acılı, yorgun yapılar...




Serin mi serin taş avlular...




Bu serin taş avlularda kurulan güzel sofraların hayali, huzurlu zamanların yansıması...




Basit, sade ve bir o kadar güzel bir yaşantı...




Senelerdir ezilmekten bitap düşmüş basamaklar, çivit mavisi...




Bahçelerinde binbir çeşit arsız ot türemiş darmaduman olmuş geçmişi haykıran o güzel viraneler...

Herkese mutlu geceler...

:)






16 Haziran 2012 Cumartesi

Sitemkar...

Karşındakinin iyiliği adına ve onun hayrına onun için iyi olmadığını düşündüğün şeyleri, kötü algılanmak uğruna söyleyip kötü mü olmak, yoksa umarsız bir iyilik perdesinin ardına gizlenip çok şey söyler gibi bir yığın safsata ile laflarını bezeyip aslında onun için kayda değer hiçbirşey yapmadan o kişinin yanında sadece varmış gibi görünüp iyi mi olmak...? Dostluk, akrabalık, adına ne denirse densin, ne sebepten bir yakınlık içindeyse biri diğerine, diğerini hep pohpohlamak mı beklenen, hep sırtında taşımak mı...? Sırtında gık demeden taşırken hiçbir zaman yorulmayacağını da mı taahhüt etmek...? Senin de kötü zamanların olabileceğinin hep es geçilmesi mi...? Hep karşındakinin sorunlarının en büyük, seninkilerin amaaan sende olması mı...? Hak olan herşeyin sana fazla görülmesi mi, senin için lüks tüketimden sayılması mı...? Böyle kaypak bir zeminde mi yürümeli ilişkiler aynı kökten türeyen, bir ömrü paylaşmış insanlar arasında...? Biri diğerini hiç anlamamış mı olmalı...? Hep kendine mi yontmalı bu hayatta herşeyi insan...hiç empati kuramaz mı...? Bencil mağduriyet algısına bir ara verip bir nefes alıp, azıcık etrafındakilerin yaralarıyla da ilgilense olmaz mı...? Hayat çok bencil, insanlar çok yaralı ve acımasız ve bir o kadar da kopuk birbirinden, çoğu zaman en yakınım dediğinden bile....Sitemkar bir yazı ama bu böyle...


Herkese bencillikten uzak bir hayat dilerim...



13 Haziran 2012 Çarşamba

Gitmek...

Çoğu zaman aklıma düşüyor Ezgi'nin Günlüğü'nün o güzel melodisi eşliğinde bu güzel sözler...
Her defasında hatırlatıyor bana bu gerçeği...
Kavafis'in o eşsiz şiiri...

Yeni bir ülke bulamazsın...
Başka bir deniz bulamazsın...
Bu şehir arkandan gelecektir...
Sen yine aynı sokakta dolaşacaksın...
Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evde kır düşecek saçlarına...
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda...
Başka birşey umma; başka şey umma...

Geçmişte değersizmiş gibi algılanan her zaman, her mekan nasıl da büyük bir yanılgıyı yaşadığını hatırlatıyor sana...kıymet vermediklerin, kıymet bilmediklerin nasıl da burnunda tütüyor şimdi bir şehrin o çok iyi bildiğin sokaklarında, ezberlediğin kaldırımlarında....Şehrin kokusu rüyalarında sarıyor seni, kar kokusunda yürüyorsun parkın içinden, deli gibi yağan kocaman kar tanelerinden gökyüzüne çeviremiyorsun bile yüzünü....o şehir arkandan geliyor ve sen yine aynı sokakta dolaşıyorsun...dönüp dolaşıp bu şehre geliyorsun...her defasında...

...ve...

Dönmek, mümkün mü artık dönmek...?
Onca yollardan sonra...
Yeniden yollara düşmek...?
Neresi sıla bize neresi gurbet...?
Yollar bize memleket...



Gitmek istiyorum, sadece ve sadece gitmek....



12 Haziran 2012 Salı

Zeytin ağaçları diyarında...

Sürüp gitmek istiyorum arabamı bu diyardan...zaman ve mekan değişimine gerçekten ihtiyaç duyduğum zeytin ağaçları diyarına...toprağın güneşten kavrulup çatladığı, aylak öğleden sonraları zamanın akmadığı o küçük mü küçük köylerine...köy kahvelerinin bahçesinde akan tulumbadan küçük küçük su şırıltılarının duyulduğu minik havuzların tam da kenarına, bir sürahi soğuk suyu doymak bilmezcesine içmeye, cır cır eden ağustos böceklerinin konuştuğu yere, köy yollarındaki taştan iğreti bahçe duvarlarının yanına, duvarların aralarından fışkıran minik arsız otların, çiçeklerin arasına, zeytin bahçelerinin alabildiğine deliliğine, yeşiline....Kaz Dağları'na...İda'ya...




Herkese mutlu günler...

  

8 Haziran 2012 Cuma

Yığın...

Ömrün uzun sanılan ama aslında kısacık süren yokuşlarında bir yığın şey var düşünecek, içte kalan bir yığın ukte, okunacak bir sürü kitap, tadılacak bir sürü yemek, görülecek pek çok yer, dertleşilecek pek çok ama pek çok dert, aman sen de deyip geçiştirilecek pek çok endişe...yığınla sorum var cevaplarını bulup bulamayacağımı bilmediğim, beni acıtan pek çok yaram var iyileştirmek istediğimden bile emin olmadığım, kapasiteme meydan okuyan pek çok zorluk var üstesinden gelmeye direndiğim, yapmak istediğim çok güzel şeyler var sınırlarını hiç mi hiç öngöremediğim, ailemle yaşamak istediğim pek çok mutlu an daha var yaşayabilecek miyim, beni sınırlamaya çalışan endişelerim var birgün barışabilecek miyim, yazmak istediğim yığınla hissediş var doğru kelimeleri bulabilecek miyim...?



Herkese huzurlu geceler...



7 Haziran 2012 Perşembe

Paralize...

Bugünlerde yaşama karşı duyduğum hissiyatsızlık ve cansızlık ancak paralize sözcüğü ile adlandırılabilir sanırım...bir türlü gelmeyen yaz ve sıcak beni büsbütün uyuşuk ve hatta uyuz denilebilecek bir hale ve kıvama soktu...direniyorum ama gerçekten içimden hiçbir olaya, hiçbir habere, hiçbir faaliyete karşı bir ilgilenme duyma isteği gelmiyor...sanırım biraz kapanma, düşünme taşınma moduna dönsem iyi olacak...bu sessizliği, ıssızlığı ancak kendi halimi olanca akışına bırakarak atlatabilecek gibiyim...



Herkese iç enerjisini kaybetmediği mutlu günler :)


 

5 Haziran 2012 Salı

Boyner Evde

Her sezon zevkle takip ettiğim ve gezip dolaşınca muhakkak bana hitap eden birşeyler bulabildiğim zevkli dekorasyon anlayışı ile Boyner Evde'yi bu yaz 'marine' stili resmen istila etmiş durumda...
Bu istiladan gayet memnun bir şekilde geçen gün annecikle dolaştık ve bakın neler bulduk...  :)

Beyazlı mavili balık salkımları...


...ve daha büyük çizgili, benekli mavi beyaz balıklar...


küçüklü, büyüklü mavi beyaz balık biblolar...

fener mumluklar...bunların beyazları da var, yunuslu denizyıldızlı olanları da...


küçüklü büyüklü mavi beyaz sepetler...



Deniz temalı mutfak eşyaları, sürahiler, kavanozlar, servis tabakları...


Yaz evi temalı tepsiler...beyazları da var...


...ve tabii ki çeşit çeşit marine temalı cici yastıklar...

Yazı, güzelliğini, yaz evi stilini yansıtan ne varsa Boyner Evde'de bu aralar bulmak pek mümkün...


Herkese bol güneşli günler...  :)


3 Haziran 2012 Pazar

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor...

....Gece leylak ve tomurcuk kokuyor...
uyarına gelirse tepemde bir de çınar demiştin yıllar önce...
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah...
demek ki manda gönü
demek ki şile bezi...
bir de Memed'in yüzü...
bir de saman sarısı...
bir de özlem kırmızısı...
demek ki göçtü Usta...
kaldı yürek sızısı...
yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü...
bıraktım acının alkışlarına 3 Haziran 63'ü...

Leylak ve tomurcuk kokuları içinde rahat uyu Nazım Hikmet Ran....



2 Haziran 2012 Cumartesi

Vagon...

Bir trenin vagonları gibi değil mi hayatlarımız...? Bebeklik vagonu...şuursuzluk...hatırlanamayan ve hayatın en mutlu huzurlu zamanları...bilinçaltına nakşolunan güzellik...anlaşılmayan bir çocukluk vagonuna geçiş hali...belli belirsiz hatıralar...ailenin sıcağında yaşanan güven...ergenlik vagonu...kasıp kavuran sıkıntılı, ben bilirimci, küçümseyici, ukala vagon...üniversite vagonu...aklın biraz yerine gelmeye başladığı vagon...biraz pencereden ne varmış sağda solda diye bakılan, güzelliklerden birazının hafızaya kazınabildiği zamanların vagonu...birden bire geçiliverilen iş bulma, evlenme, çoluk çocuğa karışma vagonu...epi topu beş yıl süren bir serüvenin vagonu...bütün hayatı, diğer vagonları etkileyen, ruh dünyasını alaşağı eden vagon, bir daha hiç eski halini bulamadığın ve o eski sen olamayacağın anların ömrüne eklendiği vagon...Tren hızla ilerliyor şimdi...trende gündüz oluyor gece oluyor zaman mekan değişiyor...insanlar, onların yüzleri, ruhları değişiyor...istediğinle konuşuyor, gıcık olduklarını bir kenara itiveriyorsun...belki de hata yapıyorsun...diğer yolcular seni pek de ilgilendirmiyor...ilgilendirenler de belki senle ilgilenmiyor...ilgini çeken bazısı tuhaf, belki itici, belki hareketliliğine sığındığın istasyonlarda iniyorsun...neden burda indiğini unutuyorsun bazen...bazen vazgeçip hemen geri biniyorsun...garip bir tren yolculuğu....ucu bucağı belirsiz...nerde duracağı bilinmez...öylece gidiyorsun...manzarayı içine sindirmeden, görülecekleri, alınacak dersleri önemsemeden, gözlerin kör, ruhun doyumsuz sadece sonuna doğru ilerliyorsun...



Herkese huzurlu geceler...




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...