Translate

29 Haziran 2014 Pazar

Öğretmenim canım benim...canım benim....

Uyandık sabah uykumuzdan ... Yatakta öpüş kokuş sefadayız ... Yüzünü dönüyor yüzüne yumuluyorum sırtını dönüyor saçlarını kokluyorum .... Müzik kutumuzun müziğini dinliyor küçük seslerle ona eşlik ediyoruz ... 
Öğretmenim canım benim canım benimi söylüyorum ona ... Öğrenmek için meraklı dinliyor dinliyor... Üçüncü söylememde son hecelerine eşlik etmeye başlıyor ... Bir daha bir daha ... Öğreniyor kendisi söylemeye başlıyor yataktan kalkarken ...
Öğleden sonra bir şarkı söylüyor ... Hayatımda duymadığım küçük bir şarkı parçası ... 
Ben ona öğretiyorum o bana öğretiyor ... küçük mini mini dünyasında bana öğreteceği o kadar çok şey var ki benim otuzyedi yıllık ömrümde öğrenmediğim şeyi beş yıllık ömründe öğrenmiş biliyor .... 
Öğretiyor bana ... 
Kalbini açana öğrenecek çok şey var ...
Hergün en önemlisi bunu yeniden yeniden usanmadan öğretiyor ....

Photo via Me, Myself & I ...

12 Nisan 2014 Cumartesi

An yüzünü döner güneşe ....


Güneş birden gider .... An düşer gölgeye.... Kirpiklerinin arasından bile seni aydınlatan ışığın gider.... O zaman iyi bak yaşadıklarına .... 

Daha derin nefes almanı ister zaman senden .... Daha da güçlü olmanı .... Bana daha sıkı sarıl hiç bırakma beni der ...

 Çünkü an gelir, an döner yüzünü tekrar güneşe ....


* Photo via Me, Myself & I ...

11 Nisan 2014 Cuma

Pembecik....

Pembecik düşlere yol almak mümkün mü... Bir utangaçlık anının pembesi gibi yayılan yanaklara öyle masum kalmak mümkün mü....? Tüm karartısıyla hayatın renklere sahip çıkmak onları kaçırmamak mümkün mü....? 



* Photo via Me, Myself & I ...

10 Nisan 2014 Perşembe

Yazmamak....

Yazmamak deliliğe adım adım ilerlemekti bazen... Tutmak sıkmak dişini başka bir hayatın varmış gibi davranmaya çalışmak tamamen delirmekti... İçindeki acıyı üzüntülerin kırıntısını bile içinde saklamak tutmak biriktirmek hergün hafızanı kaybetmeye adım adım yol almaktı... 

Kırgınlıkların aldı yürüdü... ruhunla beraber bedenin dahi oldu kafanda dolanıp duran tüm düşünceler artık bir sen oldu, seni aştı... vazgeç tutmaktan vazgeç saklamaktan....akıt dökül boşalt...

Dipsiz bir kuyuya konuşur gibi yaz... hıçkırıklara boğulmuş bir ağlama gibi yaz ... 
Kısma sesini eğme başını güçlüsün sen tüm gücenmelerinle .... 
Durma yaz yaz yaz....


* Photo via Me, Myself & I ...




23 Mart 2014 Pazar

Umut yine de var .... Hep .... Herzaman .....

Bunca acıya rağmen var...
 Bu memleket gündemine rağmen var ... 
Yüreğimi dağlayan çocuk ve genç ölümlerine rağmen var ....
Hayasız arsız yüzsüz insanların varlığına rağmen var ....
Onların bu kadar çok olduğunu bilmeme rağmen var ....
Güzel günlerin geleceğine, iyi insanların mutlaka bir yerlerde nefes aldıklarına, bu dünyada ve ülkemde, canım memleketimde güzel çocuklarımız için çok daha güzel bir geleceğin geleceğine, kardeşçe yaşamanın tadına varacağımıza, adaletin tecelli edeceğine, dürüst insanların varlığına, ilkeli bir yaşamın özenilecek gıpta edilecek birşey olmadığına, aksine tam da olması gereken yaşamak şekli olduğuna dair umudum hep var .....
Hep vardı ....
Hep olacak ....

Photo-via Me, Myself & I

.....Herkese umutların yeşerdiği, yaşamak umudunun hiç körelmediği nefes dolu günler dilerim.....




15 Şubat 2014 Cumartesi

Geçmişin Hayaletleri....

 Sizin de peşinize takıldığı oluyor mu ...?
Onlar geçmişin hayaletleri.... 
Bir kokuda, rüzgarın esiş şeklinde, bir kar yağmasında, bir şarkının en anlamsız yerinde yerlerinden hortlayan hayaletler.... Kıpırdamadan öylece duran, hiç büyümeyen, hiç değişmeyen, aynen hatırladığınız gibi olanlar... Geçmişte nefes alıp vermesini sürdüren sönük silüetler onlar... Bir yaranın kabuğu, çoğu zaman bir kalp ağrısı... Bazen de pişmanlık onlar....
"Yaptığım hiçbirşeyden pişman değilim ben" demenin hoyratlığıyla silip atamadığınız hayaletler onlar...
Bazılarını özlediğinizi kendinize bile söylemediğiniz, aklınızda kendilerine bir yer edindiklerinde derin bir nefes aldıran onlar.... 

Geçmişin hayaletleri.......
 Hep ama hep peşimizde, hala bize çok yakın onlar.....

7 Şubat 2014 Cuma

Peynirli Kek...

 
Bir tarif postu daha ...
 
Çocukluğumdan beri doyamadığım birşey varsa o da peynir ve peynirle yapılan türlü çeşit yiyeceklerdir.
Tam bir peynir canavarı olmam, geçmişte pek çok kez babamın "seni mandıracıyla evlendireceğim" konulu şakalarına sebep olmuştur ... :)
Halihazırda da aynı hızda devam eden bu peynir deliliğim neredeyse her hafta sonu beni bu harika keki yapmaya itiyor ...  :)
 
Gelelim malzemelerine ve tarifine :
 
Malzemeler:
 
* 3 adet yumurta
* 3 su bardağı un
* 1 su bardağı sıvı yağ ( mısırözü/fındık yağı )
* 1 su bardağı süt ya da yoğurt ( ben yoğurtla yapmayı tarcih ediyorum genellikle )
* 1 su bardağı kadar beyaz peynir ( miktarı veya peynirin türü tamamen sizin damak tadınıza kalmış )
* Tuz ( tuz miktarını içine koyacağınız peynirin tuzlu olup/mamasına göre ayarlamak gerekiyor )
* 1 paket kabartma tozu
* Bolca dereotu ( dereotunun miktarı da size bağlı- ben bolca seviyorum; bu keke dereotu damga vuruyor )
* İstediğiniz baharatlar ( ben biraz nane ve kırmızı pul biber koyarak seviyorum )
* Dilerseniz üzeri için susam/çöre otu

 
 
Gelelim bu nefis kekin gayet basit olan yapılışına ...
 
Malzemeleri çırpacağımız kaba yumurtayı, yoğurt/sütü, tuzu ve yağı koyup karıştırıyoruz (...ister mixerle ister tahta kaşıkla hiç farketmiyor; ben genelde elimde karıştırmayı tercih ediyorum ) ...
Bu karışıma unu ve kabartma tozunu da ilave edip bir miktar daha karıştırıyoruz ...
Son olarak doğranmış dereotlarını ve istediğiniz kadar peyniri de ekleyerek karıştırıyoruz ...
Yağlanmış mini boy fırın tepsisine (...ben yağlı kağıt döşemeyi tercih ediyorum...) üzerini kaşıkla düzelterek yayıyoruz bu malzemeyi ... Dilerseniz üzerine susam veya çöre otu serpiştirebilirsiniz daha da güzel oluyor ...
Önceden bir on dakika kadar 180 derecede ısıttığımız fırına verip üzeri kızarana dek pişiriyor ve evi anında saran harika kokuyla başetmeye çabalıyoruz :)
 
Afiyet, şeker olsun
 
:)
 

 
Via Me, Myself & I ...

16 Ocak 2014 Perşembe

Tercih...

 
 
Hayatımızın her adımı her nefesimiz bir tercih değilse ne ...
Adını koyabildiğimiz veya koyamadığımız her duruş her hissediş bir başka şeyden koparmıyor mu bizi ... savurup atmıyor mu fersah fersah uzaklara belki de olabileceğimizin en iyisinden ... kendimizce en layık olduğumuzdan öte öte diyarlara götürmüyor mu bizi ...
Sevdiklerimiz ne kadar bizi anlatıyor o saatten sonra ?
Yapıp edegeldiklerimizden mi ibaret hayatımızın anlamı, olması gerekeni... ?
 
 
 
Çocukluklarımızla birgün biryerde yeniden karşılaşsak ne kadarını isterdi acaba bizim büyük olarak ona yaşatacaklarımızın...?
Hangimiz çocuk bizin yüzüne bakabilirdik doğru dürüst...?
Gözlerindeki ışıltıyı söndüreceğimizi ona hangi şekilde anlatabilirdik ki...?
 
 
 
Her tercih bir başka şeyi elinin tersiyle itmek değil de ne... Birisini sevmek vazgeçmek "Dance Me To The End Of Love" lardan... başka şarkıları sevmeye çalışmak... o hep olageldiğin seni kaybetmek her geçen gün... başka başka şeylere yelken açmak... daha kötü veya daha iyi değil... ama sen olmayan, içinde senden bir parça taşımayan bir hal ile bütünleşmeye çalışmak... sonradan dahil olmaya çabalamak...
 
 
 
Her tercih çoğu zaman bir parça daha uzaklaşmak kendinden... her eklenti biraz daha eksilmek aslında... her gün gıdım gıdım, biraz biraz ama çokça kaybetmek sonunda kendini bu diyarda...
 
 
 
  
Herkese kendini yeniden bulabildiği, kendini yeniden yeniden keşfedebildiği fırsatlarla dolu bir hayat dilerim...


Via tık tık...

.......

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...