Translate

27 Aralık 2012 Perşembe

Yılbaşı Sofraları...

Ne güzeldir yılbaşı sofraları...onları özene bezene hazırlamak için olağandan farklı olarak gösterilen çaba...günler öncesinden ne pişirsem telaşları...artacağını bile bile daha çok birşeyler yapma pişirme hevesi...






Güzel bir sofra başında toplanmak...geçen yıllar içinde birarada olmaya şükran duymak...gelecek yıllarda da hep bir arada olabilmeyi içtenlikle dilemek... bir aile olmanın verdiği o güzel huzurla yeni yılı karşılamak...
Yılbaşı sofralarının en güzel anlamı...aile ile birlikte olmak...

... Herkese tüm sevdikleriyle huzurla yiyip içip gülücükler saçacakları nefis bir yılbaşı sofrası dilerim ... 
:)



20 Aralık 2012 Perşembe

...Nefret...İllet...

Hayatımın olağan akışı içerisinde nefret kelimesini pek değil hiç hayatına uğratmayan bir insanım ben...dahası özellikle anne olduktan sonra sanırım hayatımda birilerinden nefret edebilme yetimi kaybettiğimi düşünürüm hep...ama bazen böyle değil işte...bazı durumlardan bazı hallerden hayatın bazı dayatmalarından nefret ediyorum...bu nefret duygusunun da pek tabii ki bazı özneleri olabiliyor işte...bugün gerçekten kopuk ve hiç abartısız nefrete yakın duygular içindeyken içimdeki öfkeyi ve anlaşılmamışlığı nasıl yatıştıracağımı da gerçekten bilmiyorum...sinirimi hıncımı kimden neden çıkarsam geleceğe dair endişemi nasıl gidersem ne yapsam hiç bilmiyorum...öfkeden elim ayağım yüzüm gözüm atıyor ve sadece kaybolmak istiyorum hiç bilmediğim bir yerlerde...


Avazımın çıktığı kadar bağırmak, canımı çıkarırcasına acıtmak, nefret öznesini yerden yere vurmak ya da derin bir sessizliğe gömülüp kalmak...Kopup gitmek istiyorum kısaca...







18 Aralık 2012 Salı

...Düşündüm...taşındım...seni çok seviyorum... :)

Düşündüm taşındım...seni ne çok seviyorum...benim için önemlisin...hayatımda olmanı seviyorum...iyi ki varsın demenin, hayatınızda bir şekilde yeri olan insanlara sizin için önemli ve değerli olduklarını söylemenin binbir çeşit yolu ve bunu demek için en önemli bahane kapıda :))

... Güzel paketleriyle birlikte yılbaşı hediyeleri ...

:)

 







... Basitçe, sevgi dolu, içten, ne ise o olabilmenin en güzel fırsatı önümüzde ...
... Herkese hediye vermenin ve almanın sıcaklığında sevgi dolu bir yılbaşı dilerim ...
:)

13 Aralık 2012 Perşembe

...Yenilenme Zamanı...

Evimizi süsleyelim...en güzel en sevdiğimiz eşyalarımızı sağa sola serpiştirelim...hiç kullanmadığımız dolapların bir köşesine saklanmış eşyalarımızı gün ışığına kavuşturalım...


En sevdiğimiz masa örtülemizi çıkaralım.... günışığını alan bir köşeye yerleşelim... vazolarımıza en sevdiğimiz çiçekleri koyalım...


Sonbahar ve kış kalıntısı doğa harikalarını toplayalım çalı çırpıdan bir sürü güzel süs yapalım...


Güzel aydınlık sofralar kuralım etrafına tüm sevdiklerimizi toplayalım sohbet edelim eskilerden, bizi bir aile yapan herşeyden...


Mutfaktan gelen pasta börek çörek kokuları ve sıcaklığı sarsın evin dört bir yanını...hevesle bir yenisini ve bir diğerini pişirelim...


Bir sükunet köşesi olsun bize ait...orada kitapların kendi sesleriyle konuşan dünyasına gömülelim...



.... Ve aydınlık güzel günlere doğru yürüyelim...



Herkese ruhunu yenileyebildiği mutlu günler...




8 Aralık 2012 Cumartesi

...Hasta Olunca...

İçimde minik minik kıpırdanıp duran yeni yıl hevesi ve canlılığı yakama yapışan ağır gripal enfeksiyon mu ne olduğunu anlayamadığım hastalık ile birlikte uçtu gitti...tam dört gündür boğaz ağrısından ve nezleden başımı kaldıramıyorum...tam dört çarpı yirmidört saattir neredeyse sadece birazcık yemek yemek için kalkıyorum yataktan...biraz gözüm açılsın akşam diye bütün gün yatmaktan başka çarem yok...okuldan gelen oğlumu iki saat pışpışlamakla tükenen enerjim onunla birlikte akşam sekizde uyumakla sona eriyor...bütün şarjım ve bataryam dahi bitik...bu denli ne ara tükendim gerçekten bilmiyorum...daha da bir yıl olsa yatarım...öyle bir yılgınlık hali...



İnsan hasta olunca normalde ilgi duyduğu gündelik hayatında yapageldiği tüm şeylere karşı ilgisini yitiriyormuş...gazete okumakmış güzel bir müziğin tadını çıkarmakmış...çayı keyifle yudumlamakmış...sohbet etmekmiş...internette zaman geçirmekmiş...hiçbiri ama hiçbiri cazip gelmiyormuş...büzüşüp yatmak, bacaklarına karnına çekip sokulmak sokulmak en güzeliymiş...belki ana rahmine dönüş isteğinin hat safhada yaşanmasıymış belki vücudun ilgisini kestiği dış dünyadan ruhun da ayrılması haliymiş...ruhun sadece uykuda yaşam bulma isteğiymiş...rüyalar nehirinde yüzmek de yüzmekmiş...sel olup akmakmış hayal dünyasına...bir buhranın en güzel haliymiş...ve sigaraya nokta koymanın en güzel sebebiymiş...

... Kısacası çok hastayım ...
:((

Herkese ağız tadının yerinde olduğu, sağlıklı günler...

3 Aralık 2012 Pazartesi

...Sevgili Yeni Yıl Ruhu...Gel Yavaş Yavaş...

Her sene yılın bu zamanları bir heyecan ve yaşama hevesi sarıp sarmalar beni...öyle de olmasa zaten kışın sonunu zor getiririm sanırım...Yeni yıl yaklaşırken Kasım sonu ve bütün bir Aralık ayı binbir tane heves uçuşur etrafımda...yeni yılı karşılamaya hazırlık...bir güzellik harelenir ruhumda...



Yılın bu zamanında pek çok güzellik yaratmaya artık hazırdır herşey...eskiler çıkarılır...içinden ne kullanılabilir diye bakılır...yığınlardan arınıp yeni bir şekil bulur eskiden kalanlar...




Evin her köşesinde neresinde istenirse minicik bir dokunuşla ayrı bir güzellik yaratılabilir...eğer istenirse bu minicik güzellik bütün bir ay ruhumuzu aydınlatabilir...



Kurulan güzel sofralarda geçmiş yıl düşünülüp gelecek yıl üzerine birsürü hayal kapısı aralanabilir...




Dışarıda kar yağarken ve sevimli bir beyazlık dört bir yanı sararken tüm hatalardan ve kötülüklerden arınıp yeni bir sayfa açılabilir...
Yapılabilir mi...?
... Evet yapılabilir ...



...Sevgili yeni yıl ruhu...gel yavaş yavaş....

:)





29 Kasım 2012 Perşembe

....Sağdan soldan, küçük küçük....

Hızlı geçti bu hafta...koşturma planlama planlama endişelenme çocuğum için ne iyi olur ne olmaz ne yapmalıyımlardan bol bol, doktor kontrolleri, sağ kulak iltihabı kurudu mular vs. vs....
Şimdi biraz durup dinlenmek istiyor ruhum...endişesiz, öylece, bir kendine gelme, gelecek için kendi minik adımlarımı atma, yaşamak için biraz ilham...sağdan soldan, küçük küçük, yeni yıla hazırlık, yeni bir ruh...


Herkese küçük küçük değişimler güzellikler yaşayacağı mutlu bir hafta dilerim...



26 Kasım 2012 Pazartesi

...Başlarken yeni güne...bir umut...

Ne diyordu şarkıda...
Başlarken yeni güne bir umut...bir umut içimizde...yaşamak...
Bu sabah aynı bu şarkıdaki bir duyguyla uyandım yeni güne...önceki günden ve günlerden getirdiğim, sırtımda bir yük gibi taşıdığım tüm naletliğimi uyuduğum uykuda bırakarak uyanıverdim erkenden...
Aslında hiçbirşey değişmiyor yaşadığımız hayatta...hem de hiçbir ayrıntı çoğu zaman...çok nadir farklı birşeyler oluyor hayatlarımızda...o zaman neden bazı haftalar daha mutsuz daha olumsuz daha sabırsız ve daha uyuz geçerken diğer bazı zamanlar haftalar aylar daha güzel daha güneşli ve daha sakin ...?
Herşey bizde başlıyor ve bitiyor hepimiz de biliyoruz bunu ama yaşamak umudunu tüm ömre nasıl yayabilir ki insan...bunu bilemiyoruz yapamıyoruz gerçek kılamıyoruz işte bir şekilde...sebep ne... ne değişti, ne ayrıldı koptu içimden bilmiyorum ama günler daha güzel başladı benim için bu hafta başında...dilerim, umarım da bir müddet en azından böyle devam eder...ve hepimiz için böyle olur bu :))


Herkes için umut dolu günler...





23 Kasım 2012 Cuma

...Huzurlu Zamanlar....

Şu günlerde en çok ama en çok ihtiyaç duyduğum şey huzur...sükunet...dingin ve öylece kendi başıma kalabilmek...öyle uzaklaştım ki içimden...öyle çok zaman oldu ki saatlerce kitap okuyamayalı...bir filmi başından itibaren adam gibi oturup seyredemeyeli...bir çayı sıcak sıcak sonuna dek içemeyeli...bir yarım saatçik oturup kafamı dinleyemeyeli...şikayet değil bu...şükürsüzlük değil...sadece kendini bulma isteği...basitçe seni sen yapan halin geri gelmesi isteği...öylece masum bir dilek işte...




12 Kasım 2012 Pazartesi

Yazdan kalma bir gün: Ayvalık-Cunda-Patricia-Armutçuk-Keremköy

Yazdan kalma bir gün hikayesi

Sıcak mı sıcak Temmuz günlerinden birinde Güre'den yola çıkılır...Akçay'dan ara yoldan, sağında solunda domates tarlaları ve binbir tane kooperatif yazlık evler olan daracık asfalt yoldan Ören'e varılır...güzeller güzeli Ören... o çevrenin yapısına ait olmayan, sanki Türkiye'de bir yermiş gibi bile olmayan Ören...bağımsız eski mi eski bir yaz yerleşkesi...oradan devam edilir...dooooğru Ayvalık istikametine...zeytin ağaçları denizinde yüzerek Ayvalık girişinin hemen sağ tarafından aşağı inen yoldan Cunda'ya dönüş yapılır...

Cunda'ya henüz gelmeden bir aile geleneği olarak Patricia çağırır bizi....oraya dönüş yapılır...toprak daracık bir yoldan zeytin selinin eşliğinde kıvrıla kıvrıla canım Patricia'ya ulaşılır...


.... pürüzsüz sakin denizi bizi kucaklar...daha araba durmadan koştura koştura kendini denize atmak istersin...istersin de Patricia'da denize boyunca girebilmek için neredeyse bir km yol yürürsün denizin içinde...ayaklarının altında çöldeki rüzgarlarla şekillenen kumların bu kez denizin dibindeki versiyonu kabarcıklı bir kum kütlesi taaaa açıklara kadar yürürsün...su hiç üşütmez insanı...deniz o kadar temiz o kadar dalgasız o kadar pürüzsüzdür ki bu yürüyüşün hiç bitmesin istersin...mis gibi suya bırakıverirsin kendini nihayet...


.... sonra yüze yüze, dala çıka kıyıya dönersin...kıyıda binbir çeşit deniz kabuğu karşılar seni...onları toplarsın...minik yengeçler kaçışır elinin ayağının altından onları yakalamaca oyunu oynarsın...kıyıda o kadar çok oynarsın ki hiç de farketmeden yanarsın...güneşten kıpkırmızı olmuş bir yüzle zeytin ağaçlarının altında serili kilimin üstüne atıverirsin kendini... 


... karıncaların nizami yürüyüşlerini izlersin zeytin ağaçlarının altında...sırtını ağaca dayayıp gün ortası hayallerine dalarsın...ara sıra arıların bol gürültülü voz vozlarından ürkerek saçını sağa sola sallarsın....sonra yine bir aile geleneği sırada bekler...bir tam ekmek içine halka halka doğranıp tereyağında pişirilmiş sucukların doldurulmak suretiyle hazırlandığı lezzeti, yanında ezine peyniri ve koca bir termos çayla tüketirsin...bu lezzetli gelenek hiç şaşmaz bizde...Patricia ile özdeşleşen bu damak tadı hiçbir zaman atlanmaz...aramıza katılan miniğimize yapılan minnak top köfteler de küçük bir kavanoza doldurulmuş şekli ile yeni bir aile geleneğine dönüşür... 


Patricia'dan Cunda'ya dönüş yolculuğu başlar... Sol tarafta denizin ortasındaki manastır yıkıntısı uğurlar bizi...yalnız, sessiz sakin orada öylece bekler kıyısındaki minik kumsaldaki binbir çeşit deniz kabuğuyla beraber...yüzlerce yıldır belki de orada o denizin kıyısında olan deniz kabuklarının ne çok şeye tanıklık ettiğini düşünürken bulursun kendini....


Devam eden yolda incir ağaçları ve mısır tarlaları eşlik ederken sana bir minik mezarlık ve içinde bir minik şapel görünür uzaktan etrafı eski mi eski bir taş duvar ile çevrili...Orada sessizce yatan ölülere sen de sessizce gıpta edersin...


Cunda'nın yıkıntı binaları, kiliseleri gün batımına yakın daha bir güzellleşir...binbir çeşit ışık oyunuyla seni muhakkak kendine aşık eder...



Cunda'nın arnavut kaldırımlı taş sokakları, taştan örme duvarları ardındaki eski evleri, bahçelerin yıkık dökük ahşap kapıları ayrı bir dünyaya çağırıverir sizi... İnsan ömrünü bu daracık sokaklarda tüketmek ister...


Cunda'dan Ayvalığa dönüş yolunda soldan bir yol ayırır sizi Ayvalık'tan...ince ince deniz boyunca kıvrılan minik patika yolun iki tarafındaki Armutçuk bölgesinde belki de görüp görebileceğiniz en güzel en özenli yaz evleri ve siteleri ile karşılaşırsınız...kimbilir ne mutlu günler geçirmiştir bu insanlar burada diye düşünmeden edemeyip burada tatillerini geçiren bebeklere bile imrenirsiniz...öyle ya bu yeşillikte bu doğada bu güzellikte bir başka güzel büyür bebek...Bu güzel patika yol sizi taaaa Keremköy'e kadar götürerek ana yolda Gömeç'in dibine kadar çıkarır ve siz bunca sene bu güzel yolu nasıl olup da keşfetmediğinize hayıflanır durursunuz...

İşte bu da böyle bir "yaz gününe özlem" post'u olarak buradaki yerini alsın :)

*Bu post'da yer alan tüm fotoğraflar via Me, Myself & I...

... Herkese güzel yollar keşfettiği tatiller dilerim ...




10 Kasım 2012 Cumartesi

...Sürekli yazası gelmek...

Ne olduysa oldu...beynimin ve bilinçaltımın ayarları bozuldu veya ruh dengem sarsıldı...nedenini tam olarak anlamıyorum bilmiyorum anlamlandıramıyorum ama sürekli yazasım var...bazen bir rüyanın ortasında bazen günün en maskeli anında bazen oğlumla oynarken bazen de nette anlamsız anlamsız dolaşırken sözcükler, imgeler ve bu imgeler eşliğinde düşünceler ruhuma akın ediyor adeta...yazdıklarımın veya yazacaklarımın bir iddia taşıması iddiasında falan değilim; iddia sahibi bir insan olmadım hiçbir zaman ancak bu beyinsel yoğunluk bazen yorgun düşürüyor beni...bir filmde -hangisi olduğunu dahi hatırlamıyorum ancak cümle pek bir vurdu beni- duyduğum "...yavaş yavaş delirdim...kimse bunu anlamadı..." gibi bir halet-i ruhiye içindeyim ya da bu ruh haline doğru yavaş ve emin adımlarla ilerliyorum...genelden, genel kabulden yana değilim, kabul görenin aynı zamanda makbul olmadığı gerçeğini hep bildim, bu gerçeği hep içimde taşıdım ancak bu genel ile uyumsuz olma hali bir müddet sonra yoruyor beni...etraftan soyutluyor...önüme başka boyutları açıyor...işte o zaman maddi hayatın ve onun gerekliliklerinin dayatmalarıyla başa çıkmak iyiden iyiye güçleşiyor...bu aralar olduğu gibi...yazmak belki de buna iyi geliyor...artık içinde duramayanlar dışarı çıkıp harflere sözcüklere cümlelere dönüşünce barışıyor insan kendiyle, savaşabiliyor mutsuzluklarıyla, umutsuzluklarıyla...o yüzden sürekli yazasım var bugünlerde...ne aklıma gelirse ne beni etkilerse ne bana ilham verirse ne beni mutlu ederse...


...via Bir Nefes İstanbul FB Page...


9 Kasım 2012 Cuma

Kahverengi Düşler...

Sonbaharın ve hızla yaklaşan kışın tüm soğukluğunu göstermeye başladığı bugünlerde biraz da kışın güzelliklerini hatırlamakta fayda var :)



Kahverengi sarı paletinin her ayrıntısındaki tondan dökülen yapraklar eşliğinde ormanda yapılacak sakin gezintiler...




Dökülen boy boy kozalaklardan yapılacak binbir çeşit süs, güzellik...




Yaklaşan yılbaşının habercisi güzel çelenkler...kapı süsleri...




Sevdiklerimizi şenlendirecek ve özenle hazırlanmış yılbaşı hediyeleri...




Paslanmış demirin en güzel kahverengisi eşliğinde eskiye yapılacak düşsel seyahatler...




...ve kahverengi sıcacık bir hırkaya sarınıp sarmalanıp çay kahve yudumlamak, kitap okumak aylaklık yapmak...soğuk sonbahar ve kışın en çok çağrıştırdıkları....soğukta bile sıcacık bir dünya yaratmanın küçük anahtarları :) Kahverengi düşler...

Herkese dışarısı soğuk ama içerisi sımsıcak olan huzurlu bir kış dilerim...




6 Kasım 2012 Salı

Terrarium Love...

Minicik mini minnacık ve cam saksıların faunusların içinde yetişen, hayata bağlanmaya devam eden minicik bitkiler, yosunlar onlar...hayatın her ortamda küçük büyük farketmeden, basit gösterişli ayırt etmeden de yaşanabileceğini ispat eden küçücük canlılar onlar...doğanın saf halinin her şekilde en güzel olduğunu gösteren emek emek bir güzellik onlar...



Soğanlı bitkilerin her mevsim tazecik kalmasını sağlayan ve en güzel de lale ile, sümbül ile ve tüm soğanlı bitkilerle yapılan bir yöntem Terrarium...




Doğayı evin içine getiren minik seracıklar çok da güzel bir dekoratif unsur...yaza bahara hasret duyulan soğuk kış günlerinde...




Üstelik bir pet şişeyi keserek tıpkı üstteki gibi de yapılması mümkün bu güzelliğin...




Ya da Paşabahçe'de çeşit çeşit boy boy satılan cam şekerliklerin kapaklarıyla :)

Bu sevimli çıtırık seracıkları çok seviyorum...minicik dünyalarında parçası oldukları doğanın tüm güzelliğini barındırmalarına ve çevredeki hiçbir olumsuzluktan etkilenmemelerine hayran oluyorum...o küçücük güzellik aslında pek çok imrenilecek özelliği de anlatıyor biz aç gözlü canlılara...

Etrafımızda çevrili olduğumuz küçük büyük tüm güzellikleri farkedebilmek dileğiyle...





29 Ekim 2012 Pazartesi

...Hayat Bayram Olsa...

Geçmişine çocukluğuna özlemi hiç bitmeyen dinmeyen bir insancık olduğumdan, elbette eski bayramlar mevzusu bana yine geçmişi geri getiriyor...her bayram bir klişeye dönüşen bu mevzu üzerine pek yazasım düşünesim yoktu ama artık bayramların yaşanış şekli ve insanların ulam ulam bayram tatilinden başlıbaşına bir tatil yaratma hevesi sanırım beni de düşüncelere sevketti...Bayramın anlamı üzerine tabii ki uzun beylik laflar etmeye gerek yok...o bir bütünleşme biçimi, içinde yaşadığın toplumun tarihsel değerleriyle bir kucaklaşma, aslında kökünü kökenini bir kutsama hali, ben de bu toplumun bu milletin bu coğrafyanın bir evladıyım deme şekli...ama bayram tatilleri hakkında söylenecek pek çok şey var...Bayram tatilleri şimdikinden pek çok ama pek çok farklıydı en azından bazılarımızın hatırlayabileceği üzere...bir kere bu kadar çok paramız yoktu sanırım harcayacak...en önemli farklılık bu olsa gerek...ya da parayı harcamaya dair bir kültürümüz, bu yönde bir bilincimiz yoktu...gidilecek oteller, beş yıldızlı iddiasıyla pazarlanan konforsuz bir tatil anlayışımız yoktu...daha basit şeylerle mutlu, memnun olmayı başarabiliyorken, bu kadar çok şeyin istenebileceğine ilişkin bir tahayyülümüz yoktu...ne güzeldi iyi ki de yoktu...mahrumiyet ve birşeye zor erişmek aslında güzeldi de belki bundan, bu tüketim çağını henüz yaşamadığımız için haberimiz yoktu...o zamanın ne kadar masum ve bu zamanın ne kadar kalleş olduğuna dair bir algımız yoktu...komşularımızla eşimizle dostumuzla hiç de bir sorunumuz yoktu...gidilecek çalınacak bir mahalle dolusu kapımız vardı...çocuğumuzu çoluğumuzu emanet edip gidip bir işimizi görecek kadar güzel dostlarımız vardı...güvenecek insanlarımız vardı...aile büyüklerimiz sağdı sağlıklıydı...tatiller hiç şüphesiz en başta onları görüp dizlerinin dibinde oturmak, ailenin ve "aile" olmanın bitmez tükenmez neşesine ortak olmak için bulunmaz bir fırsattı...şimdiki gibi üç güne iki gün ekleyip aman bir güneye kaçalım gibi amaçlar aklımızın hiçbir köşesinde yoktu...Bayram için alınan kurbanları bahçelerimizde özenle besleyip seven sonra da ailelerimize ne olur kesilmesin diye yalvaran bir garip masum çocuklardık o zaman...Arife gecesi heyecanla yatağa yatıp sabah tüm aile büyüklerini kahvaltı masasında görerek akıl almaz bir mutluluğa uyanan miniklerdik o zaman...Bayram anneannenin büyükbabanın bize gelmesi, bizde kalması, birkaç gün de olsa onların sıcaklığıyla sevgisiyle geçen bir zamandı...evin kalabalıklaşması ve bu kalabalıklığın hiç bitmemesini dilemek dilemekti...Bayram çoook uzakta oturan biricik teyzenin yanına gidip minicik kuzenini sevmek sevmekti...umutlar diriyken annen baban gencecikken onların güvendiğin varlığına bırakıp kendini belki de en çok hiçbirşey düşünmeden hiçbir kaygı taşımana gerek olmaksızın çocukluğunu doyasıya yaşayabilmekti...


Via tık tık...

... Şimdi daha da iyi anlıyorum ki hayat bayramdı o zaman ...





10 Ekim 2012 Çarşamba

....Ama o benim küçük tavuğumdu....

Okul günlerinden bir gün...saatlerden bir öğleden sonra saati...muhtemel sabahçıyım ve okuldan çıkıp pamuk tarlalarından geçip çantamı hırkamı anahtarımı veya başka birşeyimi pamuk tarlasında unutmadan sokağın başına ulaşmayı başarmışım...Mevsimlerden yaz sonu yani sonbahar olsa gerek...ama yağmur yağış başlamamış...ağır sırt çantam sırtımda iyice ağırlaşmış ve sıcaklamışım...o zaman her biri ayrı bakımlı ve güzel olan iki katlı evlerin olduğu güzel sokağımızın başından sokağın sonuna yakın olan sol taraftaki evimize doğru yürüyorum...eve yaklaştıkça huzursuz bir his basıyor ve evimizin bahçe kapısından dışarı fırlayan köpeği görünceye dek içimdeki bu huzursuzluğu adlandıramıyorum...gitgide bana yaklaşan, kabahatinin farkında olup olay yerinden sıvışmaya çalışan insanlarınkine benzer bir davranış içinde olan gıcık köpeğin ağzında tuhaf birşeyler farkediyorum...bu anları sanki bir saat uzunluğunda kaydediyor hafızam...köpek yaklaşıyor yaklaşıyor ve korktuğum şey evet gerçek....köpeğin ağzından babamla her sabah emek emek yemlerini verdiğimiz sularını değiştirdiğimiz civcivden daha yeni piliçliğe dönmüş miniklerimizden birinin bal rengi tüyleri fışkırıyor...görüntünün anında mideme bulanma duygusunu kazımasıyla birlikte yoğun olarak oradan neresi olduğu önemli olmaksızın sadece başka biryere uzaklaşma ihtiyacı hissediyorum...şimdiki kavrayışımla sanırım "Kuzuların Sessizliği"nde kuzucuğunu mezbahaya gitmekten kurtaramamış bir Clarice Starling travması yaşıyorum...bu görüntü sonrasında o köpeği parçalama güdümü nasıl bastırdığımı, eve nasıl gittiğimi, evin sokak kapısını nasıl açtığımı ve arka bahçemize gidip olayın izlerini araştırıp araştırmadığımı hatırlamıyorum...babam eve geldiğinde kümesin yanına gidip hain köpeğin açtığı tüneli bulduğumuzu da çok sonradan hatırlayabiliyorum...ama birşeyi biliyorum; kedileri köpeklerden daha çok sevmemin sebebi veya bazı hallerde gelip yakama yapışan asabiyetle karışık panik hali veya sevdiklerimi tehlikelerden koruyabilecek miyim endişesi veya bunların hepsi birden bana o günden yadigar...şimdi şu zamanda ya da gecenin kör bir noktasında defalarca dönüp dönüp tüm bunları neden düşündüğüm ise tam bir muamma....



Herkese huzurlu muammasız günler...



2 Ekim 2012 Salı

Beyaz beyaz yaşayalım....

Gözlerimizi açalım...alabildiğine beyaza boyanalım...sükunetin en zarif tonuyla soluyalım günleri...güzel günlere uyanalım...


Kapalı perdelerin ardından içeri girmeye çalışan güneşin o bildik sıcağında o gün yapacağımız milyon tane işi düşünerek biraz daha uyumak isteyelim...



Çayımızı kahvemizi yanımıza alalım... camları sonuna dek açıp içeri giren mis gibi havayı koklayalım... yemyeşil bir sokağa baksın penceremiz cıvıldayan kuşları dinleyip bir güzel de sohbet edelim...



Geçmişin, dünün, yarının bilmecesinin tüm yükünü beyaz banyomuzda bırakıp gidiverelim...arınabilmenin bir parça da olsa nasıl birşey olabileceğini sadece hayal edelim...




Mutfağımız beyaz olsun...bir köşesi mutlaka ama mutlaka bize ait olsun...bir sakinlik denizine sadece o köşede akıp gidelim...




Basit şeylere meyledelim...öyle şatafatlı olmasın evimiz barkımız...mutfağımız, yemek takımlarımız, mutfak eşyalarımız...heryerde aynı basitlikte yaşayabilecek kadar basit..."bir çırpıda" olsun hayatımız...




....Ve bembeyaz bir balkonumuz, verandamız; kocaman beyaz bir masamız olsun...etrafında sadece sevdiğimiz, olduğu gibi olan insanlar otursun...küçük büyük herkes sevgiyle dolsun :)
Daha ne olsun...
...Beyaz beyaz yaşayalım...





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...