Translate

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Tavaklı - Babakale arası...

Temmuz'un ortasında sahil evimizden birbuçuk saatlik minik bir seyahat ile gittiğimiz Tavaklı, Asya kıtasının en batı ucu...eskiden Bozcaada'ya ulaşım bu mevkiiden sağlandığı için burası Tavaklı İskelesi olarak bilinse de artık bölgede bir iskele yok ve belki de bu yüzden olabildiğince ıssız ve unutulmuş...kafa dinlemek isteyen, sessiz ve sakin bir tatil anlayışını benimseyen gezginler ve sahil evleri orada olan sınırlı bir kitleden başkası yok Tavaklı'da...denizi güzel, soğuksevenler için bir harika hatta...gün batımı nefis ve esinti baş döndürücü....Temmuz'un ortasında bile :)


Kaldığımız yer bir taş ev ve bungalov tarzı odacıklardan oluşan butik bir işletmeydi...Taş ev oldukça tatminkar iken bungalovlar biraz dar ve fakat ihtiyaca cevap verecek tarzda...İşletme eski işleten ve sahibinin işletme mantığından epey uzaklaşmış olmakla birlikte bizim amacımız tebdil-i mekan ve kafa dinlemek olduğu ve hiçbir extra beklentimiz de olmadığı için iki günlük bu konaklamadan oldukça memnun kaldık...püfür püfür esen bir seyir terasında kahvaltılar çok keyifliydi özellikle...akşam yemeğindeyse hayatımın en lezzetli balık çorbasını içtim... :)


Taş ev ve bungalovlar bahçeyle içiçe olduğundan tabii ki bütün börtü ve böcük ile gayet haşır neşir bir ortam vardı...Sabah gözümü ovuşturarak kapıdan çıkınca beni karşılayan ve elim kadar boyu olan çekirge ile gece bizi "hadi bakalım artık siz yatın bizim gecemiz başlıyor" dercesine yataklarımıza marş marş gönderen taş evin duvarlarını mesken edinmiş şeffaf kertenkeleye selam olsun :)


Öğleden sonraları denize girip çıkıp acıkmalar sonunda saldırılan tost ve ayran, bir köy avlusunun ortasındaki basit sade ama güzel bir kahvehanenin sıcacık ortamını sunan bahçede içilen çaylar ve üstüne deniz manzarasına karşı tüttürülen sigaraların keyfi tüm kış hatırlanacak kadar güzel...


Taş evin önündeki ahşap piknik masasında gün batımının her an değişen renklerinde biten günü uğurlamak ...



....çok güzel...


Taş evin girişinde asılı fenerin loş ışıltısında yorgun ama huzurlu bir uykuya dalmak çok güzel...

Tavaklı'dan yola çıkıp Babakale'ye doğru giderken dümdüz verimli bir ovada Kösedere'nin harika domateslerinin yetiştiği coğrafya alabildiğine uzanıyor.... Babakale burnuna giden yolda ise insanın beynine kazıması gereken pek çok güzel manzara sarıp sarmaladı bizi...herbir kaya parçasının bile doğanın bütünlüğü ile eşsiz uyumu, hiçbir ayrntının birbirinin önüne geçemeyecek kadar bir bütünlüğün yakalandığı görüntüler....Babakale'ye gelmeden hemen önce tepede belki de dünyanın en güzel manzarasına sahip mezarlık, ölülerin bu dünyadakilerden daha şanslı olduklarını düşündürtecek cinsten...Babakale ise adı üstünde kalesi ile bilinen minicik kenarda köşede kalmış bir yerleşim...Yolların güzelliğine vurulan bizler biraz daha bu güzelliği yaşayabilmek için hemen geri dönüş yoluna vurduk kendimizi....


...kıvrılarak giden dönüş yolunda minik eski mi eski çeşmebaşı sanırım en sevdiğim ve hafızamda en çok iz bırakan nokta oldu...usul usul akan soğuk su ile serinledik ve yolumuza devam ettik....


taaa ki şirin sahil evimize ulaşıncaya kadar ki bu da bir başka post'un konusu olacak... :)

Herkese huzurlu geceler ve bol gezmeli bir yaz tatili dilerim...


* Taş evin feneri sevgili babam ve değerli fotoğraf sanatçısı Ömer GEMİCİ'ye aittir.
Diğer fotoğraflar via Me, Myself & I...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...